Çoğumuz, ya özgürlüğü kuralsızlık olarak tanımlayıp, mutlak özgürlüğün hiçbir toplumda var olamayacağını düşünüyoruz ya da özgürlüğü özel alan içindeki serbestliğe indirgeyip, kendimizi özgür hissetmenin özgür olmak için yeterli olduğuna inanıyoruz. Peki, ya Rousseaunun iddia ettiği gibi ayağımızdaki zincirleri halhal zannedip çiçeklerle süslüyorsak? Özgürleşmenin ilk adımı, şu anda neden özgür olmadığımızı kavramaktan geçiyor.
Modern toplumda içine düştüğümüz özgürlük yanılsamasını açıklayan Rousseau ve Marx, özgürlüğün ihtiyaçlarla ilişkisine dair iki farklı tez öne sürüyor. Rousseauya göre, uygarlık, arzuları ve bağımlılıkları artırdıkça toplumlar yozlaşır ve insanlar farkına varmadan özgürlüklerini kaybeder. Özgürlüğün koşulu yapay arzulardan kurtularak yetenekler ve ihtiyaçlar arasında denge kurulmasıdır. Oysa Marxa göre özgürleşme ancak ihtiyaçların artması ve insancıllaşmasıyla mümkündür. Bütün ihtiyaçlarımızı para ihtiyacına indirgeyen meta fetişizminden kurtulma mücadelesi, yabancılaşmanın aşılmasının da önünü açar. Bu kitap, Biz kimiz? Nereden geldik? Nereye gidiyoruz? Nasıl özgürleşebiliriz? sorularının peşine düşen herkesi düşünsel bir yolculuğa davet ediyor.